Hüzün Yücel tarafından 07.04.2025 17:48 tarihinde yayınlandı.

Cumhuriyet Halk Partisi'nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında verilen tutuklama kararına yönelik yapılan itiraz, yargı pratiğine olduğu kadar siyasi atmosferin gidişatına da ağır eleştiriler içerdi. İmamoğlu’nun avukatları tarafından İstanbul 10. Sulh Ceza Hakimliği’ne sunulan dilekçede, dosyada sunulan suçlamaların “ifade özgürlüğünü aşan ağır bir siyasi saldırı” olduğu vurgulandı.

Avukatlar Fikret İlkiz, Hasan Fehmi Demir, Tora Pekin ve Mehmet Pehlivan imzalı dilekçede, “Bu dosyada isnat değil, sistemli bir iftira zinciri kurulmuştur. Delil adı altında sunulan belgeler yalnızca yargının değil, kamu vicdanının da sınırlarını zorlamaktadır” ifadeleri yer aldı.

İddianın temelinde yer alan suçlamaların tarih, yer ve fail açısından somut verilerle desteklenmediğini belirten savunma heyeti, “rüşvet, ihale fesadı, kişisel verilerin ele geçirilmesi” gibi ağır iddiaların tek bir net kanıtla dahi ortaya konulmadığını belirtti.

Tanık değil, söylenti zinciri

Dilekçede öne çıkan en çarpıcı bölümlerden biri tanık ifadelerine yönelikti. İmamoğlu’na yöneltilen 46 sorunun 31’inin tanık anlatılarına dayandığı ve bunlardan 17’sinin gizli tanık, 14’ünün ise kimliği saklanan tanıklar olduğu vurgulandı. Tanıkların ifadelerinde "duyduğuma göre", "öyle konuşuluyordu", "kesin değil ama olabilir" gibi muğlak beyanlar kullandığı, buna rağmen bu ifadelerin sorgu dosyasına “kanıt” olarak yerleştirildiği belirtildi.

Savunma, ceza hukukunun temel ilkelerine atıf yaparak “Tanığın duyumları değil, gördükleri önemlidir. Yorumlar değil, gerçekler delil olur” diyerek tanıklık kurumunun çarpıtıldığını dile getirdi.

MASAK ve müfettiş raporlarına güven yok

İtiraz dilekçesinde, soruşturma makamlarının MASAK raporları ve mülkiye müfettiş raporlarına da dayandığı ancak bu belgelerin ne hukuki analiz içerdiği ne de suçun oluşumuna dair açık bir bağ kurabildiği savunuldu. MASAK raporlarının apar topar hazırlandığı, birçok maddi hata barındırdığı ve bunlara rağmen İmamoğlu’na bu raporlara ilişkin hiçbir soru yöneltilmediği de kayda geçti.

Mülkiye müfettişlerinin hazırladığı raporlarda geçen “hileli işlemler”, “gayri meşru kazanç” gibi ifadelerin hukuki değil, politik değerlendirmeler olduğu ifade edilen dilekçede, bu belgelerin tarafsızlık ilkesinden tamamen uzak bir zeminde hazırlandığı vurgulandı.

“Turpun büyüğü: Kaçma şüphesi”

İtiraz metninde en dikkat çeken eleştirilerden biri, İmamoğlu’nun tutukluluk gerekçesi olarak gösterilen “kaçma ve saklanma” şüphesine yöneltildi. “Bu gerekçe bizzat soruşturmanın ciddiyetsizliğini açığa vuruyor” denilen dilekçede şu ifadeler yer aldı:

“On altı milyonluk bir şehri yöneten, milyonların oyunu almış ve önümüzdeki seçimlerin en güçlü Cumhurbaşkanı adayı olan bir ismin kaçacağı iddiası, hukuki değil siyasi bir mizansenin parçasıdır.”

Avukatlar, tüm bu gerekçelerle İmamoğlu’nun derhal serbest bırakılmasını, aksi halde dosyanın Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderilerek kararın yeniden gözden geçirilmesini talep etti. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran tutuklama kararının ardından yapılan bu itiraz, yargının bağımsızlığı, delil standardı ve siyasi baskılar konularını bir kez daha gündeme taşıdı.

Benzer İçerikler

Velonga Haber Yazılımı ile hazırlanmıştır.